Gurbet mi? Sıla mı?
Doğuya ilk defa gidecektim. Ne acı ki aynı topraklar üzerinde yaşadığımız insanların kültürünü tam anlamıyla bilmiyormuşum. O güne kadar da ciddi anlamda tanımak için bir çaba harcadığımı sanmıyorum. Bazı şeyleri kulaktan dolma anlatılanlarla yetinmişim. Öğretmen olarak tayinimin çıktığı ili tanımak için kısa zamanda orada daha önce çalışmış arkadaşlarla konuştum. O il ile ilgili kitaplar buldum ve onları okudum. Yapmam ve yapmamam gerekenleri aklımın bir köşesine yazdım.
Aralık ayının başlarında 26 saatlik bir otobüs yolculuğundan sonra küçük il merkezindeki otogara öğlen saatlerine doğru varmıştık. Beni getiren otobüsten iner inmez; bir bavul bir yatak-yorgan bir de erzak kolisinden oluşan eşyalarım kendiliğinden öğretmen evinin yolunu tutmuşlardı.
İlden göreve başlama yazımı aldım. Hangi köye gideceğimi öğrendim. Ertesi gün köye nasıl ulaşacağımı araştırmaya başladım. İşin ilginç yanı adını söylediğimde kimse benim gideceğim köyü bilmiyordu. Ben köyü öğrenmeye çalışırken oradan geçen biri “Öğretmen senin aradığın köyün eski adı bu. Bu adla sorarsan daha kolay bulursun.” dedi. Böylece görev yapacağım köye yakın köyden birisini buldum. “Öğretmen sen istersen ilçeye git istersen buradan bizim köye oradan da o köye gidersin.” dedi.
O akşam köylülerle kavgalı bir öğretmen ile tanıştım. “Ben seni köye götürürüm merak etme.” dedi. Ertesi gün öğlene doğru öğretmen arkadaşla bir araca bindik yola koyulduk. Köye vardığımızda öğlenden sonraki ilk dersin sonlarıydı
Ertesi gün göreve başlamak için okula gittiğimde eşyalarım okulun içinde beni bekliyorlardı. Okul müdürü ile kısa bir sohbetten sonra geçici görevle komşu köye verildiğimi öğrendim. Öğlenden sonra beni göndereceğini söyledi. Eşyalarım için de bir katır bulundu. Eşyalarım katıra yüklendi onlar benden önce yola çıkmışlardı.
Okul dağılınca o köyden gelen öğrencilerle birlikte yola koyulduk. Çocuklar önce beni şöyle aşağıdan yukarıya kadar bir süzdüler Bir yanda duygu karmaşası bir yanda yorgunluk bir yanda ayrılık bir yanda farklı bir yerde bulunmanın şaşkınlığı vardı üzerimde. Baktım evlerin kiremitten çatıları yok. Neden topraktan olduğunu sonradan anladım. Loğ çekmenin ne olduğunu da ve daha pek çok şeyi. Bu durumdaki biri nasıl hisseder ki? Önce kendimi tanıttım. Onlar da kendilerini tanıttılar ve birlikte yola koyulduk. “Öğretmenim hızlı gitmemiz gerekir yoksa karanlığa kalırız bu da bizim için hiç iyi olmaz.” dediler. “Ben sizin yanınızdayım korkulacak bir şey yok.” dediysem de karanlığa kalmaktan neden koktuklarını daha sonra ki günlerde öğrendim. Meğer köyde kan davası varmış.
Alaca karanlık basmaya başladığında biz köyün alt mahallesine varmıştık. Çocuklarla mahallenin ortasındaki büyük meşe ağacının yanında duran iki kişinin yanına vardığımızda bekletmeden evlerine buyur ettiler. Köyde elektrik yoktu. Gaz lambası ile oturuluyordu. Sokak aralarında dolaşırken el fenerin varsa yaşadın… Çamurlara girmeden eve ulaşabilirsin o zaman. Evin kapısından içeri girdiğimde pantolonumun ve